Daha iyi hizmet vermek için bu websitesinde çerezler kullanıyoruz.

İçeriği ve reklamları kişiselleştirmek, sosyal medya özellikleri sunmak ve trafiği analiz etmek için çerezler kullanıyoruz. Sitemizi kullanımınızla ilgili bilgileri ayrıca sosyal medya, reklamcılık ve analiz iş ortaklarımızla paylaşabiliriz. İş ortaklarımız, bu bilgileri kendilerine sağladığınız veya hizmetlerini kullanırken topladıkları diğer bilgilerle birleştirebilir.

Çerez nedir?

Çerezler, web-sitelerinin, kullanıcıların deneyimlerini daha verimli hale getirmek amacıyla kullandığı küçük metin dosyalarıdır. Yasalara göre, bu sitenin işletilmesi için kesinlikle gerekli olan çerezleri cihazınıza yerleştirebiliyoruz. Diğer çerez türleri için sizden izin almamız gerekiyor. Bu site farklı çerez türleri kullanmaktadır. Bazı çerezler, sayfalarımızda yer alan üçüncü şahıs hizmetleri tarafından yerleştirilir. İzniniz şu alanlar için geçerlidir: web.tv

Mübadil torunları geçmişlerine sahip çıkıyor

0 izlenme
Kategori
Eklenme Tarihi
DilTürkçe
Açıklama
Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923'te imzalanan Lozan Mübadele Antlaşması, yaklaşık 2 milyon Müslüman ve Hristiyan'ın göçüne sebep olarak, yaşamlarını da derinden etkiledi. Doğup büyüdükleri toprakları 102 yıl önce geride bırakarak, yeni bir geleceğe "Ümit" gemisiyle açılanların çocukları ve torunları ise o günlerin izlerini taşıyor.
Atalarının yaşadığı acı-tatlı anıları nesilden nesle aktarmak için çalışmalar yapan ikinci ve üçüncü kuşak mübadiller, o anıları AA muhabirine anlattı.
Ailesi Selanik'in Sevindik köyünden "Ümit" gemisiyle Türkiye'ye gelen Tuzla Sosyal Dayanışma ve Yardım Derneği Başkanı Nursen Temizel, o günlerin anısının hafızalardan silinmemesi için birçok çalışmaya imza attığını kaydetti.
Temizel, gemiyle gelen ailelerin Tuzla Tahaffuzhanesi'nde salgın hastalıklara karşı karantinada tutulduklarını anlattı.
Gemideki zorlu yolculuğu babasından dinlediğini ve gemide ölenlerin denize bırakıldığını aktaran Temizel, şöyle devam etti:
"Mübadil olduğumuzu 1996'da öğrendim. Türkiye'de mübadele hiç konuşulmadı. Babama hasta yatağında, son günlerinde 'Babacığım köyünü hatırlıyor musun?' dediğimde 'Be kız çok küçüktüm. Hatırlayamıyorum.' dedi. Sonra biraz düşündü. O hasta yatağında resmen köyüne gitti. 'Köyümüzün altından bir dere geçerdi. O derenin üstünde ailemin evi vardı. Kapımızın önünde de anamın ekmek yaptığı bir fırın. Bir de su kuyumuz vardı. Köyün ortasında kocaman bir dut ağacı vardı. Kirko da gelir, arada sırada düğün yapacağı zaman koyunlarımızın içinden bir koyun alır giderdi.' dedi. Biz 2000 yılında ilk defa gittik. Rehberle gittiğimiz için köylere gidemedik."

"DUT AĞACI, ANIT AĞACI OLDU"

O yıllarda Yunanistan'a çok fazla kişinin gitmediğine işaret eden Temizel, 2001'de Tuzla'dan 21 kişilik grupla köylerine gittiklerini, haritalar üzerinden babasının köyünü bulmaya çalıştığını dile getirdi.
Köye gittiğinde hiçbir şey olmadığını anlatan Temizel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Temel taşları yanmış, yıkılmış. Bir duvarları kırık okul kalmış. Babamların boşalttığı köylere Ordu'dan gitmişler. Ordulu Rum aileler çok güzel Türkçe biliyorlar. Hemen bizi dostça karşıladılar. Baktım bir dut ağacı bütün ihtişamıyla orada duruyor. Bir tek o kalmış. Bir an babamla beraber orada buluştuk. Babam burada oynamış, babaannem burada yaşamış ama şu anda hiçbir şey yok orada, o dut ağacından başka. Sonra oturdum, dedim ki 'Ben Türkiye'ye ne götürebilirim?' Bir avuç toprak, iki buğday başağı aldım elime... Ancak onu bulabildim. O şekilde döndüm geldim Tuzla'ya, babamın kabrine toprağı bıraktık."
O an ki heyecanını hiç unutamadığını, dernekte yaptığı tüm işleri o heyecana borçlu olduğunu kaydeden Temizel, "O dut ağacı benim için bir anıt ağacı oldu. Hala duruyor ama ne yazık ki yıldırım düşmüş, ikiye ayrılmış ama hala yeşeriyor. O yüzden beni çok etkiler. Orada bir söz verdim. 'Babacığım, siz 90 yıl hiç konuşmadınız. O zaman ben sizin sesiniz olacağım.' dedim. Sonra çeşitli araştırmalar yaptık, gittik geldik. Herkesi götürdük. Kitap yazmaya başladım, sokak şenlikleri yapmaya başladık. Uluslararası festivaller, oradaki derneklerle gidiş gelişler, konserler, yani bir dostluk köprüsü kurduk. Artık Türkiye bir mozaik. Sadece biz o tarihe hizmet ediyoruz. Yani 'Geçmişini unutanlar, geleceği göremezler'den giderek 'Bir daha yaşanmasın.' düşüncesine ulaşıp etkinlikler yapıyoruz." ifadelerini kullandı.

"TOPRAK GETİRİP MEZARINA KOYDUK"

Babası 5 yaşında Selanik Kılkış'ın Sevindik köyünden Tuzla'ya göçen Gülhan Eser Budak da kendilerine yıllarca hep muhacir denildiğini dile getirdi.
Ailesinin Selanik'te yaşamaktan memnun olduğunu ancak son zamanlarda Rumlar tarafından çok fazla rahatsız edilmeye başladıklarını bildiğini söyleyen Budak, göç zamanı köy imamı 'Hazırlanın' dediğinde bir telaş başladığını anlattı.
Ailesinin Selanik'te göç için çok beklediğini söyleyen Budak, dedesinin Tuzla'da da hayvancılıkla uğraştığını, babasının ise büyüdükten sonra sebze bahçesi çalıştırmaya başladığını aktardı.
Babasının köyüne gittiğini anlatan Budak, "O köyde değişiklikler olmuş, bir tek okulun eski kalıntılarını gördük. Babam kendisi gidemedi diye küçük taşlar ve toprak getirip mezarına koyduk. Burada olup da orada doğmuş, büyümüş büyüklerimizin yerlerini ziyaret ettik. Babamın anılarını tazeledik. Çocukluğu buralarda geçti diye biz de heyecan yaşadık." dedi.
Atalarının anılarına sahip çıkmanın çok önemli olduğunu kaydeden Budak, annesinin babaannesinden öğrendiği muhacir yemeklerini yaptığını, kendisinin de bu yemekleri öğrendiğini söyledi.
Tuzla'da çok fazla mübadil olduğunu belirten Budak, komşuluk ilişkilerinin de çok güzel olduğunu, hala sürdüğünü ve hiç ayrımcılık yaşamadıklarını kaydetti.
Tuzla'da 1940'ta dünyaya gelen Gülsen Özcan da babasının 11, annesinin ise 5 yaşında Selanik'ten geldiğini belirtti.
Annesinin çocukken Gürpınar'a, babasının ise Tuzla'ya yerleştiğini dile getiren Özcan, ailesinin kendisine kültürlerini aktardığını vurguladı.
Yemeklerin, komşuluk ilişkilerinin çok güzel olduğunu söyleyen Özcan, atalarının doğduğu toprakları gördüğünde çok duygulandığını kaydetti.
Özcan, "Yıl dönümünü buruk kutluyoruz, oralarda bıraktığımız yaşlılarımız her şeyimiz. Kutladığımız için mutluyuz. Onları anmak bize huzur veriyor. Onları hatırlamak, her gün düşünmek bizi mutlu ediyor." dedi.